ADANA

         


 ADANA

Adana'yı hep merak etmişimdir. Nedeni de Adanalı ünlülerin ve arkadaşlarımın tavırlarının farklı olmasından gelir. Bir de Adana
kebapçılarında duvara asılan Taş Köprü ve Seyhan manzarasının çekiciliği her zaman ilgili çekmiştir.
Çukurova köylüsünün ağalara karşı olan mücadelesini anlatan Yaşar Kemal'in İnce Memed'i ve Yılmaz Güney'in Faytoncu Cabbar'ı
canlandırdığı Umut filmi bir yanda hırsla gelen başarının örneği Fatih Terim ve Sabancı Ailesi bir yanda... Gerçekten de Adanalılar da
farklı bir tavır bulunuyor. özgüvenleri yüksek, başarıya aç ve çok hırslılar. Her koşulda "Biz Adanalıyız" (Adanalıyık) diyerek yola
koyuluyorlar. 



Şehre gittiğimde de Adana'nın ikiye ayrıldığını gördüm. İnce Memed, Seyhan sularında taş sektirirken, bazı iş adamları nehrin kıyısında yükselen Taş Köprü manzaralı Hilton ve Sheraton Otel'den Bağdat Caddesi benzeri Ziya Paşa Bulvarı'na lüks arabalarını sürüyorlardı. Şehirde çok sayıda fabrika bulunuyor. Ticaret çok gelişmiştir.
Şehrin her yerinde yaşanan zıtlık havalimanında da kendisini gösteriyor. Çok küçük ama şehrin merkezinde yer alan havalimanı çok kullanışlı. Dönüş yapacağım gün şehrin merkezinde kebabımı yedim. Minibüse bindim, 5 dakika sonra alandaydım. Adana'nın dışarı açılan kapısı havalimanının bir arka sokağı ise yoksulluklar bölgesidir.




 Adana, 1 günde gezilecek bir yer değiL Benim de vaktim kısaydı. Bu sebeple Seyhan ve çevresinde dolanmayı tercih ettim.Gideceğim yerleri önceden belirlemiştim. Ama sağolsunlar kimi çevirdiysem yardımı esirgemedi. Adana'nın yerlileri adeta navigasyonum oldu. Gördüğüm yerler birbirine yakın yürüme mesafesindedir. Adana 5 Ocak Fatih Terim Stadı çevresinde konakladım, Tren İstasyonuna pareler Ziya Paşa Bulvarı harika bir yer. Şehrin modern ve lüks yönünü simgeliyor. Bu caddenin bir altında barlar sokağı Şinasi Efendi Caddesi yer alır. Geceyi şehrin bu tarafını gezerek geçirebilirsiniz. 



Adana Merkez Camii: Sabancı Cami, Adana Merkez Park ve Taş Köprü arasında yer alır. Devasa boyutlardadır. Nehre hakim bir konumda Shereton ve Hilton Otellerinin karşısında yer alan camiye her Adana Fotoğrafında rastlanır. Adana Merkez Park, Şehrin göbeğinde yer alıp da bu kadar temiz ve büyük olan parka az rastlanır. Yeşillik ve parkın temizliği bana Avrupa'da olduğumu hissettirdi.Taş Köprü, Yürümeye açık köprü iki yakayı birleştirir. Nehir biraz kirlidir. Köprünün karşısında da ise Sinema Müzesi yer alır.
Sinema Müzesi: İçinde afişler ve eski kamera, kostüm gibi eşyaların yer aldığı müzeye giriş ücretsizdir. Yılmaz Güney'in hapishanede yattığı süre içerisinde ailesine yazdığı el yazısı mektuplar beni çok duygulandırdı.
Kazancılar Çarşısı ve Büyük Saat Tarihi yemek yerlerinin çoğu çarşı içindedir. Kazancılar Kepabçısı en meşhurlarından biridir. Ben ise başka yerde şubesi bulunmayan Asmaaltı'nı tercih ettim. Lokum, cezerye ve helva alabileceğiniz kaliteli dükkanlar da bu bölgededir. Bunun haricinde kazancılar ve ahşap işlemecileri yer alır. Yemek konusuna ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Nerede yiyeceğime karar vermem büyük olay oldu. Her yazıda ayrı bir yer her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Asmaaltı'nın haricinde Eyvan Kebap'da da yemek yedim. ikisinden de memnun kaldım.




Adana Merkezine Uzak Gezilecek Yerler:
Benim vaktim ve aracım olmadığı için yakın olmasına rağmen Seyhan baraj çevresine dahi gidemedim. Ama vaktiniz olursa mutlaka görün diyeceğim, araştırmalarım ve tavsiyeler üzerine örenebileceğim araçla gidilecek yerler: Varda (Alman) Köprüsü: Özellikle fotoğraf çekmek için harika bir köprüdür. James Bond'un çekimlerinin bir kısmı burada yapılmıştır,
Anavarza ören Yeri
Kozan Kalesi
Yılankale
Yumurtalık Plajı
Misis Mozaik Müzesi 















Şirin Köy 'ŞİRİNCE'



Evlerinin mimari yapısı, evlerde üretilen meyve şarapları ve sunduğu yaşam tarzı ile görülmesi gereken bir yer Şirince,Biz kafa dinlemek istediğimizde sakin ama bir yandan da hareketli yerleri tercih ederiz. Öyle bomboş sokaklar, aşırı dinginlik bizim pilleri dolduracağına emer bitirir. Eğer siz de bizim gibiyseniz, Şirince’nin oya gibi tarihi dokusu, trafiğe kapalı sokakları, tezgah başında dikiş nakış satan güleç şalvarlı teyzeleri, insanın reset düğmesine basan şarapları, size de iyi gelebilir gelebilir.




Kıyamet efsanelerinden tanıdığımız bu küçük Rum köyünü yakından görmek, taş binalarını fotoğraflayıp lezzetlerinden tatmak hayatınızın bir kesitinde yaşamanız gereken güzelliklerden olacağına inanıyorum zannımca.



Şirince Köyü’nün girişinde sarı papatyalardan yapılmış taçlar ve köy ahalisinin el emeği bez bebekler karşılıyor bizleri. Pulları deniz kızı gibi ışıl ışıl, gölgede bile parlayan küçük bez bebekler bir arada bir tablo kadar güzel.El örmesi patikler, şallar, bez elbiseler Şirince Köyü’nün doğal güzelliğine ait birer parçaydılar sanki. Köy halkının yaşayışını, kültürünü yansıtan, oradan bir Şirince hatırası alıp evlerinde baktıkça yaşatmak isteyenler için yapılmışlar izlenimi verdiler bana…




Şirince’nin nesi ünlüdür derseniz eğer, enfes meyve şarapları, leziz zeytinyağı ve nar ekşisi, kokusu tadı damağınızda kalan dağ kekiği, mis gibi tarhanası ve doğal kalıp sabunları ilk aklıma gelenler



Taş evlerin yanından geçerken uzansanız yaşanmışlığın izlerine dokunabilecek gibi hissediyorsunuz. Güneşin değdiği tozlu sokakları adımlayarak daha da tepelere tırmanıyorsunuz.
Taş evlerin yanından geçerken uzansanız yaşanmışlığın izlerine dokunabilecek gibi hissediyorsunuz
Olur da yolunuz düşerse bu büyülü köye uğramadan gitmek biraz ayıp olur...





SAKIZ ADASI


Her geçen gün daha popüler bir istikamet haline gelen Sakız Adası gezilecek yerler açısından çok zengindir. Hatta, Yunan Adaları arasında en çok gezilecek yeri olan adalardan biridir. Sakız ağaçlarıyla ünlü olan adaya Çeşme’den kalkan hızlı feribotlarla yirmi dakikada ulaşmak mümkün.



Sakız Adası’nı ayrıntılı bir şekilde gezebilmek için feribotla özel aracınızı getirmeyi veya adada araba kiralamayı düşünebilirsiniz. Feribottan indiğinizde, limana yakın yerlerde birçok araba kiralama şirketi mevcut.

1. Pirgi Köyü

Adanın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri, ilginç mimarisiyle dikkat çeken Pirgi Köyü’dür. Bu Ortaçağ köyü, 1881 depreminde bile zarar görmeden günümüze ulaşmıştır. Siyah beyaz renkli, taş ve kemerli evleri dünyaca ünlüdür. Bu desenler boyayla değil dış yüzey kazınarak elde edilir. Köy, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. Sokaklarda gezerken yerli halkı evlerinin önünde sakız ayıklarken görebilirsiniz.


2. Mesta Köyü

Sakız Adası gezilecek yerler denildiğinde Pirgi’yle birlikte en başta yer alan Mesta Köyü, dar sokakları ve kerpiç evleriyle size Ortaçağ’da yürüyormuşsunuz izlenimi verir. Buranın ilginç bir özelliği de giriş çıkış yapmak için sadece iki kapısının olması. Labirent gibi sokaklara girdiğinizde ok işaretlerini takip ederek yönünüzü bulabilirsiniz. Günümüze hiç değişmeden gelmeyi başaran bu tarihi köy de UNESCO’nun koruması altında.


3. Anavatos Köyü

Adanın en ilgi çekici yerlerinden biri olan Anavatos Köyü, denizden uzakta, izole olmuş bir yerleşimdir. Mimarisi Mardin evlerine benzetilebilir. Evleri inşa edenler bölgedeki uçurumu çok iyi kullanarak coğrafyayla bütünleşen bir mimari meydana getirmişlerdir. 1822 yılından sonra terk edilen köyün viran haldeki binaları ilk bakışta ıssız görünse de manzarayla birleşince insanı kolayca etkisi altına alır.

4. Sakız Adası Kalesi

9. yüzyılda Bizans döneminde inşa edilen ve 15. yüzyılda onarılan Sakız Adası Kalesi de (Castle of Chios) Sakız Adası gezilecek yerler listesinin olmazsa olmazlarından. 19. yüzyılda savaş ve deprem geçiren, 20. yüzyılda da bir duvarı dalgakıran yapımında kullanılan kalenin günümüze kadar korunan en önemli yapıları Koulas (yüksek kule) ve Kria Vrusi’dir (yarı bodrum su deposu).

5. Arkeoloji Müzesi

Adanın en kapsamlı müzesi olan Arkeoloji Müzesi Chios, Fana, Dotia, Emporio, ve Aghio Galas yerlerinden çıkartılan, Neolitik çağdan Roma dönemine kadarki döneme ait antik eserleri barındırır. Eski Yunan medeniyetine ve tarihi eserlere ilgiliyseniz planınıza bu müzeyi rahatlıkla ekleyebilirsiniz.

6. Emporio Köyü

Adanın en güneyinde yer alan Emporio Köyü , aynı zamanda küçük ama sevimli bir limandır. Bu köyün Sakız Adası'nda gezilecek yerler arasında yer almasını sağlayansa Mavra Volia Plajı. Siyah çakıllarıyla ünlü olan bu plaj, özellikle yaz aylarında oldukça hareketlidir ve çeşitli eğlencelere sahiptir.


BOLU'NUN GİZLİ CENNETİ "YEDİGÖLLER"

                               BOLU'NUN GİZLİ CENNETİ "YEDİGÖLLER"

Yedi tane gölün bir araya gelmesinin güzelliğini sunan Yedigöller,şehir hayatından sıkılan ve streslerinden biraz da olsa uzaklaşmak isteyenlerin mutlaka gidip görmesi gereken bir yerdir. 

Tertemiz havasıyla ve eşsiz manzarasıyla insanı alıp bambaşka diyarlara götürüyor.



Yedigöller her mevsim bir başka güzellik sunuyor bize. Hangi mevsimde giderseniz gidin rüya gibi bir manzarayla karşılaşacağınıza emin olun. 



Yapraklarla örtünmüş yollarda yürüyüş yapıp hem bedeninizi hem ruhunuzu rahatlatabilir ve biraz da doğa özleminizi giderebilirsiniz.
Kim şu an orada olmak istemez ki?


Yedigöller'de dağ evlerinde konaklayabileceğiniz gibi kamp da kurabilirsiniz. Zaten burası kamp severlerin vazgeçilmezleri arasında. 


Siz de kendinizi ödüllendirmek ve biraz huzur tatmak isterseniz mutlaka Yedigöller'e bir şans vermelisiniz.



Karadeniz’in Cennet Yarımadası Amasra


Daha önce ki yazımda küçük şehirlerden hoşlandığımı dile getirmiştim. Yine Küçük, minik, şirin mi şirin bir kasabadan bahsedeceğim sizlere. Amasra, Bartın ilinin kültürel ve doğal güzellikleriyle ön plana çıkan, mavisi ve yeşiliyle peri masallarını aratmayan huzur dolu güzellikler ilçesidir.


Karadeniz'in şirin kasabalarından olan Amasra, sakin bir tatil isteyenler için ideal bir mekan. Doğal güzelliklerinin yanı sıra, kalesi, müzesi ve Cenova şatosuyla tarihi bir tur da yapabilirsiniz burada…





Bu şirin kasaba adeta bir ressamın elinden çıkmış kusursuz bir tablo gibi


Şehrin girişinden, manzarayı fotoğraflayabilirsiniz ve Kale’ye tırmanıp bu sefer de tersi taraftan şehri çekebilirsiniz.

















Öyle bir yarımada üzerine kurulmuş ki sanırsınız cennetten köşe...

Denizin coşkusuna yeşilin serinliği, ferahlığı el verirse gerisini siz düşünün derim.




Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy...
Ana karaya bağlı ve bağımsız adaları ile eşsiz bir görsel güzelliğe de sahip olan bu güzel ilçeyi bu yaz gidilecek yerlere eklemeyi unutmayın...












Hani ruhunuz sıkılır da şaşkınlık içinde kalırsınız ya işte o zaman bırakın kendinizi doğaya. Bakir güzelliklerle buluşun, yeşilin ve mavinin arasında kaybolun.
Kısacası Amasra’ya bir kez olsun uğrayın gerisi kendiliğinden gelecektir...



Ezgi Şimşek
Semiye Demir
Duran Salman
Merve Nur Kandemir





ANTALYA'NIN İNCİSİ " DEMRE "



Antalya şimdi nasılda güzeldir diyenlerin o meşhur sıcacık kumsalından vazgeçemeyenlerin uğrak noktası Demre. Tarihiyle ne kadar etkileyici olsa da hem tarihi geçmişini hem de buradaki aktivitelerinden yararlanmak için gelenler oldukça fazla. 




Demre için öncelikle kısaca şunu diyebilirim ki huzur, tarih, mis gibi hava iç içe geçmiş.




Demre'nin en öne çıkan özelliği yılbaşılarının vazgeçilmezi Noel Baba'nın buralı olması. İşin ilginç
yanı Ruslar yılın belirli dönemlerinde buraya gelip Noel Baba Kilisesi'nde yedi kere tavaf edip hacı olduklarına inanıyorlar. Sırf bu yüzden gelirini kendileri karşılayarak Noel Baba heykeli yaptırmışlar. 



Kekova

Antalya'ya giden tatilcilerin uğramadan dönemediği kayalıklar üzerine kurulmuş bir yer Kekova. Konaklamak için lüks otelleri yok ama pansiyonları var. Karadan ulaşım yok buraya. Kekova'ya gitmek için tekneleri kullanabilirsiniz. Yer kaymaları ve depremden etkilenmiş olacak ki göreceğiniz Dolkisthe Antik Kenti sular altında kalmış. Ama o kadar berrak bir suyu var ki bu antik kenti bu şekilde de görmek mümkün. Yemyeşil doğası ve masmavi sularıyla tablo gibi desem yeridir.

 Myra

Demre merkezinde Likya'ya ait bir liman kentidir Myra. Noel Baba'nın memleketi diyebilirim. Günümüze kadar bozulmadan gelebilen kaya mezarlarını ve antik tiyatroyu görmelisiniz.







Demre'nin başlıca geçim kaynağı tarım ve turizmdir. Nisan ayının başlarında Demre'ye giderseniz portakal çiçeklerinin kokusuyla büyülenirsiniz.





 Demre’de ne yenir?

Demre’de yemek molası vermek için en uygun yer Çayağzı mevkii. St. Nikolas Kilisesi çevresindeki restoranlar. Simena çevresinde de bir sürü restoranlar var.                                                                           

GÜNDÜZÜ MASAL,GECESİ TEHLİKELİ:PRAG




GÜNDÜZÜ MASAL,GECESİ TEHLİKELİ:PRAG


Viyana'da beş çayını içtikten sonra Prag'a varmak adına yola çıkmıştık.Güzergah boyunca sakin ve kısmen küçük bir yoldan sınıra varmak adına gidiyorduk ve yol boyu tarlalar da bize eşlik ediyordu.





Ufka uzanan tarlaları görünce,aklımdaki Avrupa medeniyeti yerini Adana siluetine bırakmıştı.Küçük köylerden,yeşilliğin arasından devam eden yolculuk bir tabelayla renk kazanıyordu.




Kayıtlarıma göre saatler 18.57'yi gösterirken Çek Cumhuriyeti sınırını geçiyorduk ve sevindirici bir şekilde NON-EU olarak değil gayet medeni bir biçimde geçiyorduk.

Ülkeye girdikten yaklaşık 15 dakika sonra tabelada da görüldüğü üzere Znojmo adlı bir kasabaya varmıştık.Kent içinden geçerken birkaç kare yakalamayı başarmıştım.






Znojmo'yu geçip otoyola çıktığımızda başkente yaklaşık 2 saatlik bir yolumuz vardı ancak yolda meydana gelen bir kaza sonucu 3 saat kadar rötarla başkente varmıştık.

Orta Bohemya'da Vltava Nehri kıyısına kurulu Prag 1,2 milyonluk nüfusuyla Çekleri en büyük kenti aynı zamanda...Avrupa'nın en güzel kentleri arasında gösterilen Prag için:Altın Şehir,Masal Şehri,Şehirlerin Anası,ve Avrupa'nın Kalbi gibi tanımlar yakıştırılmıştır. 2.Dünya Savaşı'nda çok zarar görmeyen şehir,çoğu tarihi eserini muhafaza etmiştir.Hitler ordularının 1939'da kente girmesiyle işgale uğrayan Prag,1945 yılında Sovyet kuvvetlerinin kente girmesiyle kurtulmuştur.Almanların barışçıl yollarla kente girmeleriyle bu tarihi dokuya zarar gelmemiş ve Hitler'de bu kente dokunulmamasını emretmiştir.



Gece yarısında kente vardıktan sonra ekipmanları alıp Mustek'in başında ki ulusal müzeden rotaya başladım.Saatin gece olması sebebiyle sokaklar biraz tenhaydı.Bundan faydalanarak pek çok fotoğraf çekilirken birkaç genç yanıma geldi.Slovenyalı olan bu Erasmus eğitim programı öğrencileriyle havadan sudan konuştuktan sonra haritamı göstererek yol tarifi aldım ve yola çıktım.Paramı bozdurmak üzere bir döviz bürosuna girdim 15 Euro bozdurmak adına 20'lik bir banknot uzattım.Hamımefendi aksanımı beğenmemiş olacak ki 15 mi 50 mi bi karar ver diye çıkıştı.20'likten alabiliyorsan 50 al deyip bekledim.Ters ter baksada korunaları bir bir önüme saydı zira ben turisttim ve ne dersem o olacaktı.Siz siz olun Prag'da döviz bürolarına dikkat edin ve günlük Euro kurunu takip edin.İşin uyanıklığını bulmuşlar...Öncelikle pek çok döviz bürosu standartların üzerinde bir dizayna sahip...İçeride dünya borsalarından haberler,canlı partiler,şık giyimli üniformalı insanlar gelen turistlerin gözünü boyamakta...Döviz verirken hesap makinesiyle oynuyorlar,bilgisayara bir şeyler giriyorlar ve parayı avcunuza sayıyorlar.Tavsiyem önceden  günün kuruyla kaç koruna alacağınızı bir hesap etmek ve ardından döviz büroları hakkında kur farkı var mı diye biraz dolanmak...Mustek'te pek çok döviz bürosu bulmanız mümkün bu arada... Tabii her her için aynı genellemeyi yapamayız ama pek dürüst insanlar gibi gelmediler gözüme.

Bir diğer husus ise cebinizde ki bozukluklara mukayyet olmanız... Çek Cumhuriyeti hala Euro yerine koruna kullanıyor ve 1-5000 arası birimleri mevcut.Dikkat etmeniz gereken husus şurada yatıyor Prag'da özellikle Karl Köprüsü etrafında ki dilenciler yoğunlukta ve avuçlarını açmış bekliyorlar.Siz de cebinizde ki olan bozukluğu onlara verebilirsiniz,fakat 50 korunalık bir bozuk paranın yaklaşık 5.5 lira olduğunu bilmeniz gerekiyor.Aman tongaya gelmeyin,gaflete düşmeyin.

Bu kadar uyarı yapıp,nutuk attıktan sonra meydanda ki büfeden birkaç atıştırmalık alıp Mustek üstünden 10 dakika yürüyerek Jan Hus Meydanı'na vardım.Meydanda 1915 yılında dikilmiş bir heykel vardı ve bu heykelin sahibi olan Jan Hus yakılarak infaz edilen bir teologmuş.



Meydan,Tin Kilisesi'ne ve Tarihi Astronmik Saat Kulesi'ne ev sahipliği yapıyor.Ülkenin %60'ının hiç bir dine inanmadığını düşündüğümüzde bu kadar muazzam mabetlere yazık oluyor doğrusu...Gotik mimarinin hüküm sürdüğü masallar şehri Prag'a gece geldiyseniz şayet,kabuslar görmeye hazır olun.Yani en az kabus görmemek adına dikkatli olun.Kiliseyi yakından görmek adına bendeniz ara sokaklara girmemle çıkmam bir oldu.Sebebi ise kilise avlusunda esrar kullananlardı.Esrarın ülkede değişik bir statüsü var yasak ama kullanılıyor gibi... Meydanda da pek çok alkol alan ve esrar kullanan insan bulmanız olası...



Vakit gece 01.00'ı gösterirken Stare Mesto'dan çan sesleri yükseliyordu.1410 yılında iki matematik mühendisi tarafından yapılan astronomi saati,gezegen üzerinde ki çalışan en eski saat aynı zamanda... Saat başları gelirken meraklı kalabalık toplanıyor ve saatin çalmasını bekliyor.Bende açtım kameramı havarilerin tek tek çıkmasını ve güzel bir görsel şölen sunmasını bekliyorum ama ne gelen var ne giden...Eee saat geç oldu uyumaya gittiler sanırım.Çanlar kesildikten sonra ise alkış kıyamet gibi kopuyor Jan Hus Meydanı'nda...Hengame bittikten sonra macera labirentvari eski kent sokaklarında devam etmekteydi.Yol üstü açık olan bir dükkandan 70 ve 90 korunaya mahnetlerimi alıp Karluv Most'a uğradım.Arzu ederseniz meydana birkaç yüz metre uzaklıktaki Yahudilerin yerleşim bölgesi Josefov'u ziyaret edebilir,uygun saatte giderseniz İspanyol sinagogunu gezebilirsiniz.Lakin saatin geç olması beni oraya gitmekten alıkoydu.




Vltava Nehri üzerine kurulu Karl Köprüsü 1402 yılında tamamlanmış.516 metre uzunluğundaki köprü,kutsal Roma-Cremen kralı 4.Karl adına yaptırılmıştır.Rönesansın etkisiyle 1700'lü yıllarda üzerine 30'dan fazla heykel dikilmiş.Heykeli geçip karşı kıyıya vardığımda ise zamanında Franz Kafka'nın yürüdüğü yollardan geçerek ,aslı varsa dünyanın en dar sokağını buluyorum ki aslı yokmuş.Aslında aslı varmış ama eskide kalmış.Vinarna Certovka Sokağı 70 cm genişliğinde ve günümüzde iki binanın arasında sıkışıp kalmış.Sokağın başındaki trafik lambası sokağı fark edilir kılan belki de tek özellik... Hele de gece! Sokak dar olduğundan 2 kişi karşılıklı geçemiyor.Bundan dolayı sokağa biri girdiğinde diğer tarafa kırmızı ışık yanarak bir karışıklık olması önleniyor.



Gece 02.00 sularında sokaktan ayrılıp,dinlenmek için bir restorana oturdum ve biraz yemek yiyip dinlendim.Gece geç saatlerde pek açık yer bulunmuyor Prag'da.Tabi, gece kulüpleri dışında... Ancak gündüz vakitlerinde Jan Hus Meydanı'nda restoranları ve ya kıyıda köşedeki dönercileri tercih edebilirsiniz.Gelen hesabın %10 kadar da bahşiş bırakmak gerekiyor,tıpkı İtalya'daki gibi... Tabii bu bir yasal zorunluluk değil ama bahşiş bırakmadığınızda çok kötü bakıyor garsonlar.Restorana oturduğum Lesser Town adı verilen bölge eskiden ve bugün insanların yaşadığı,bugün ise açık hava müzesi niteliğinde bir yer... Bölge eskiden insanların ikamet ettiği bir yer olduğundan şaşaalı yapılar bulmak zor.Liechtenstein Sarayı,St.Nicholas Kilisesi ve Franz Kafka'nın  evi en çok ziyaretçi çeken yerler... Devamında ise Hradcany yani kale ve St.Vitus Kilisesi bulunuyor.Kale eskiden krallara ev sahipiği yapmış ve bugün de cumhurbaşkanına ev sahipliği yapıyor.Giriş ücretleri 9-12 Euro arası değişiyor ve erken gitmekte fayda var.Saatler öğleni gösterdiğinde ise sancak değişim töreni yapılıyor.bunu da bir köşeye not alın iyisi mi...



Hitler'in bile yıkmaya kıyamadığı bu kentte tarih-sanat-ateist triyosu hemen göze çarpıyor.Ben de bunları düşünürken yavaş yavaş gitme vaktinin geldiğini anlayıp toparlanıyorum.

Dışarı çıkıp Arnavut kaldırımlarından başladığım noktaya doğru giderken sokaklar daha bir sakin geliyor gözüme... Boş sokaklarda esrar kullananlar ,köşe başlarında tuvaletlerini yapanlar ve sokak köpekleri tozpembe kentin tozlu tarafları sanırım... Saat 03.00'ü henüz bulmuşken boş sokaklarda iki tane hindu cebinden esrar çıkarıyır.Önce kibarca reddediyorum ama niyetleri farklı... Meğer satmak değilmiş niyetleri... Derin bir nefes aldıktan sonra Hinduları yolladım.Bu ufak maceradan sonra tur otobüsünü buldum,koltuğa kuruldum ve günün ilk ışıklarıyla kendimi bereketli Alman ovalarında buldum...

Siz siz olun Jan Hus Meydanı'nı görmeden,astronomik saatin çan sesini duymadan,Karl Köprüsü'ne para atmadan,Prag Kalesi'ne çıkmadan,dans eden evin önünden birkaç kare fotoğraf çektirmeden dönmeyin.Prag'a kadar gelmişken meyveli börek olan (Knödel) ve kremalı dana filetosunu tatmadan dönmeyin derim.